
Koç | Eğitmen | İlham ve Motivasyon Konuşmacısı | Yazar

Koç | Eğitmen | İlham ve Motivasyon Konuşmacısı | Yazar
Kasım 27, 2024
Genç ve yaşlı hallerin aynı anda yaşasaydı birbirleri ile nasıl bir ilişkileri olurdu? İlginç ve biraz da ürkütücü geldi bu fikir bana. Can Yücel Ustanın “davet” şiirini anımsattı.
Cevher-The Substance filmi günümüzdeki medyanın kozmetik, ilaç, fitness, plastik cerrahi, moda vb. endüstrilerinin vahşi ve acımasızca dayattığı estetik anlayışı karşısında kadınların psikolojik dengelerinin nasıl bozulabileceği ele alınıyor. İnsanın en büyük korkularından birini; yaşlanma korkusunun da insanı nasıl bir kaosa sürükleyebileceği çok güzel anlatılıyor.
Bunların yanı sıra filmde beni en çok etkileyen şey ise gençken yaptığımız her suistimalin yaşlı halimizden çalınan bir hayat parçası olması. Yediğimiz, içtiğimiz, sürdürdüğümüz yaşam tarzı, kendimize yaşattığımız stres, ilişkilerimizi kolayca harcamak, zamanı har vurup harman savurmak yaşlılığımıza ertelenen borçlar gibi. Bir gün ödenecek, kaçış yok…
Bunu tersi de mümkün tabi ki. Kendimize fiziksel, zihinsel, psikolojik yaptığımız her türlü yatırım emeklilik fonu gibi daha ileri yaşlarda sağlanacak bir güvence.
Gençler bilseydi, yaşlılar yapabilseydi… Bu Fransız atasözünü ilk duyduğumda çok gençtim. Pek de önemsememiştim doğrusu. Şimdi pek de genç sayılmadığım bu dönemde dönüp geçmişle hesaplaşmak ve pişmanlıklar duymak yerine bugünden geleceğe ne yapabilirim diye düşünmek bana daha doğru geliyor.
Bu bana başka bir filmi hatırlattı. AFM sinemaları CEO’su olduğum dönemde başlattığımız !f İstanbul Bağımsız Filmler festivalinde getirdiğimiz ilk filmlerden biri bir Finlandiya belgeseliydi. Ortalama yaşları 70 olan bir yaşlı amcaların kurduğu bir müzik grubunu anlatıyordu. Grubun üyelerinden birisinin söylediği şeyi hiç unutmadım: “Biz çok iyi bir grubuz, bir gün çok ünlü olacağız”. İnsana komik geliyor önce, 70 ve üzeri yaşlarda insanların gelecek hayalleri olması. Daha yirmilerinde, otuzlarının başlarındaki gençlerin umutsuzluğa kapılmaları ne kadar acı. Belki de genç-yaşlı ayrımı hayata ne kadar bağlı olduğun, hayal kurabilmek ve umutlu olabilmekte gizli.
Hayat ustası olmak bugünü doya doya yaşarken geleceği de umutla kurabilmek galiba.
Şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
“Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine…
Can Yücel