
Koç | Eğitmen | İlham ve Motivasyon Konuşmacısı | Yazar

Koç | Eğitmen | İlham ve Motivasyon Konuşmacısı | Yazar
Kasım 26, 2024
Spor yaptığım fitness merkezinin minik bir basketbol salonu var. Gerçekten minik; ancak nizami bir basketbol sahasının yarı sahasının yarısı kadar. İki pota var, birisinin altında üç saniye koridoru, ampul falan çizili, diğer potada çizgi yok.
Spora gittiğim günlerde özgüven tazelemek için potaya biraz atış yapıyorum. Hala şutlar giriyor. Basketbol sahasına yakın istasyonlarda spor yapan birilerinin bazen gözü takılıyor. Arka arkaya 8-10 isabetli şut attığım bir seriye denk gelirse şu lafı duyduğum çok oluyor: “abi hepsini atıyorsun. Bir tane de kaçırsaydın. Sen profesyonel miydin?” cevabım şu oluyor genelde: “evet 50 senedir bu topu o potaya atıyorum…” Şaşırıyorlar biraz. Lafın gelişi mi söyledim, gerçek mi anlamıyorlar. Bu da hoşuma gidiyor açıkçası. Demek ki altmışlarımda yaşımda göstermiyorum.
Geçenlerde yine böyle bir şut seansı sırasında ilginç bir aydınlanma yaşadım.
Ampul çizgileri olan potaya daha isabetli atıyorum. Çok bariz bir fark olmasa da çizgileri olmayan potadan biraz daha iyi. Nedenini düşündüğümde şunu anladım. Çizgiler beni yönlendiriyor. Yani ampulden biraz geride farkında olmadan bileğimi biraz daha topun altına sokmak, birazcık daha hızlı topu elden çıkarmak, bacaklarımdan biraz daha fazla güç almak gibi, artık içgüdüsel hale gelmiş şut tekniklerini uyguluyorum.
Çizgilerin olmadığı potada beynim gözlerimden çizgilerle ilgili bir işaret, bir yönlendirme bekliyor.
Senelerce basketbol oynadım, profesyonel oynamayı bırakmamın üstünden de 30 seneden fazla geçti, bunu hiç düşünmemiştim. Çizgiler sayesinde daha isabetli atabiliyormuşum.
Yaşasın çizgiler!
Sonra, başka bir şey oldu. Şut konusunda şuursuz bir özgüven ve sinir bozucu bir iddia sahibi olduğum için çizgisiz potaya şut atmaya başladım. Bir an için çizgileri unutsam ve sadece ben, pota ve topa odaklansam…
Bir anlamda zihnimi çizgilerden, alışılmış örüntülerden, bildiğimi sandıklarımdan serbest bıraksam. Denemekle ne kaybederim ki deyip başladım topu potaya atmaya. Bir süre sonra atıp arka arkaya birkaç kere sokunca potadan yarım adım daha uzağa, sonra yarım adım daha uzağa, sonra yine daha uzağa derken garip bir şey hissettim. Sanki bir titreme gibi. Bazen denizde biraz açılırsın, yüzün açık denize, sırtın karaya dönük, biraz daha, biraz daha derken karaya dönüp baktığında “o-ha” dersin ya hani “çok açılmışız yav” ve bir ürperti gelir… Onun gibi bir şey.
Hemen sonra da bir garip kendinle gurur duyma hali. Çizgilerin olduğu potada atmaya cesaret edemeyeceğim uzaklıklardan topu potanın göbeğine göbeğine atmanın verdiği…
O mesafeden çizgilerin olduğu bir potaya “nasıl olsa sokamam” diye atmazdım bile.
10 yaşımdan beri potalara attığım toplarda çizgiler beni yönlendiriyor diye düşünmüşüm, şimdi 50 sene sonra fark ediyorum ki çizgiler beni sınırlamış. Kısıtlamış. Cesaretimi kırmış.
Sonra hayatımdaki çizgileri düşündüm. Beni yönlendirdiğini, yolda tutup, yola soktuğunu sandığım çizgileri…
Bir an için kaldırsam o çizgileri acaba nasıl bir potansiyel ortaya çıkacak?
60 yaşımda, hayatımın sonbaharına adım atmışken basketbolun bana hala bir şeyler öğrettiğini fark ettim ve bir kez daha, binlerce kereden sonra bir daha şükrettim basketbolla tanışmış, içinde olup yıllarımı vermiş olmaya. Hiçbir okulda, hiçbir eğitimle öğrenemeyeceğim şeyleri öğrenmişim, hayatla ve kendimle ilgili…
Çizgileri, sınırlayıcı inançları, iç engelleri kaldırmak. Küçük ya da büyük başarılar ile gelen özgüven ve kendine, azmine, kararlılığına, çalışkanlığına, yeteneğine güvenmekle gelen özgürlük duygusu.
Sizin çizgileriniz neler? Sizi yolda, hizada tutan, yolu gösteren, tehlikelerden koruyan, kısa yolları gösteren çizgileriniz…
Kaldırsanız, nasıl bir potansiyel ortaya çıkacak acaba o çizgilerin ötesinde?